"Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir..."
Haruki Murakami
Doğu Edebiyatından, kültüründen pek hoşlanmadığımı beni tanıyanlar bilir. Hatta "Bedava yollasınlar yine de gitmem" temalı çok söz de söylemişimdir bu zamana kadar.
İki yaz önce gördüm ilk 1Q84'ü. Ansiklopedi gibi kitapları çok sevdiğimden, görür görmez alıp almama ikilemine girdim. Çerez niyetine bile olsa kitap alırken çok fazla araştırırım. Mümkünse tüm kurguyu öğrenmeye çalışırım, çocukluktan kalma bir alışkanlık bu da. Sonunu bilmediğim kitap okumayı sevmem. İnternetten araştırır, kitapçıda sonunu okur sonra da yine internetten satın alırım. Bazı zamanlar saatlerce kitapçıda araştırdığım olur, yetkililerle muhabbet ettiğim. Editörlere karşı pek sevimli oldukları ve içlerinde tuttukları bütün soruları yağmur gibi üzerinize boşalttıkları gerçeğini de unutmayalım. Her neyse, konumuza dönelim.
Murakamiyle tanışmak için iki kitabını aldım önce. "Kadınsız Erkekler" ve "Koşmasaydım Yazamazdım" severek okudum ikisini de.
"Kadınsız Erkekler" kısa hikayelerden oluşuyordu. Bir erkek gözünden ilişkilere, ayrılıklara bakmak - gerçekten bakmak- oldukça ilginçti.
"Koşmasaydım Yazamazdım" ise içinizde sakladığınız o sporcuya sesleniyor. Kitabı okurken kalkıp spora başlayasınız, kurgunuzu oluşturmanızda düzenin aslında ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Sağlam kafanın sağlam vücutta bulunduğunun canlı örneği âdeta Murakami.
Neyse ki sonunda 1Q84'e de kavuştum. Geçtiğimiz hafta başladım. 1256 sayfayı gördüğümde içimden "azmış bu sanki ama ya" dediğimi fark ettiğimde hemen iç sesimi susturdum. Sınırsızlığın da bir sınırı olması gerekiyor. Kurgu o kadar akıcı gidiyor ki insanın 1Q84'ten çıkmayası geliyor. Little People, Pupa Hava, paşiva, reşiva, Douta, gibi metaforların kurgunun temelini oluşturması biraz da bunu sağlamış. Tabi ki ana kahramanlardan Tengo'nun yazar, editör olması ilk sayfalardan bende "Aman Allahım, bizden bir kitap... Aa, evet çok doğru diyor..." etkisi yarattı.
Aomame ise diğer kahramanımız. Ben dayanamayıp yine kitabın sonunu okuduğum için şuan rahatım Aomame konusunda. Bezelye Hanım - Japonca'da Aomame bezelye demekmiş- hayatını kendi tırnaklarıyla kazarak kazanmış. Beşinci sınıftaki ilk ve tek aşkı olan çocuğu birgün yeniden bulma ümidiyle yaşıyor.
Kitabın tanıtımda bahsedilen aşkı, hiç de böyle hayal etmemiştim. Benim için güzel bir süpriz oldu. Bu tarz bir inançlı aşk romanı okumamıştım. Murakami de dünyanın küçüklüğünü anlayanlardan gördüğüm kadarıyla.
Zor yazar önerisi yapan biri olmama karşın bir süre insanlara Murakami okumalarını önereceğim belli.