Pazartesi, Aralık 25, 2017

Dream On








Bambaşka bir şehirde, bambaşka bir güne uyandım. Kafeinsizlikten nükseden baş ağrım, günün geri kalanını kurtarmam için soğukta beni yollara düşürdü.  Henüz insanlarla mücadele etmeye başlamak için erkendi. Kafamı yerden kaldırmadan geri eve döndüm. Birkaç saat kahvaltı masasının başında evdekilerle sohbet edip bilgisayarımın başına geçtim. Yazılacak makaleler, söylenecek sözler, itiraf edilecek duygular vardı. 
Oysa sıcacık yorganın altında akşama kadar okumak ne kadar güzel olurdu. Kaçışlara sığınmak ne kadar iyi gelirdi ruhuma. 
Aylardır duraksamadan çalışmak değil miydi beni kendimden alıkoyan? Bardaktan aldığım her bir yudum beni gerçekliğin en acı yanlarına çekti. Uzaktan ümit etmek daha kolaymış, şimdi anladım. 
Canım acısa da devam ettim yazmaya. Yeniden bir sayfa açıp aklıma düşeni yazdım. Uzun uzun rüyalarımdan da bahsetmek istedim ama olmadı. Bir insanın hayallerinin rüyalarından oluştuğunu bilecek kadar büyümüştüm çünkü. Masallara inan o kız çocuğu değildim artık. Büyümüş, kendi masalını yazan bir kadın olmuştum. Duygusuz olduğumdan dem vuruldum belki, oysa sadece duygularını saklayan insanlara benzemiştim büyürken.

Pazartesi, Aralık 11, 2017

her bir nefes


Dört aydır her günüm bir önceki günden daha dolu geçiyor. Kafamı yastığa koyduğum an uyuyamıyor, düşüncelere dalıyorsam o gün yeteri kadar yorulmadığımı hissediyorum. Aynı haftada dört farklı alanda işlerimi yürütmem gerekiyor. Artık alıştım da bu dönemlere. Eskisi gibi gergin olmuyorum hatta. Birçok "neden"im var bu hayat için. Unutur gibi olduğumda konuştuğum dile bakıyorum. Hayallerimi hatırlatıyor bana. Uzun uzun hayaller kurmadığım için, detaylarıyla yazmadım hiç burada ama aklımın bir köşesinde o dünyada yaşadığımı söyleyebilirim. Aynı anda iki farklı hayat yaşamak elbette yoruyor insanı. İki farklı insan, iki farklı dünyada geçen olaylar, hisler vs. hepsi enerjimden çalıyor. Ama tek taraflı yaşamak, sadece gelecek için yaşamak da yarınımı göremeyecek hissi getiriyor yanında. Çok fazla yazı yazıyorum. Farklı metotlarla, farklı amaçlar doğrultusunda sürekli birikimlerimi boşaltmam gerekiyor. Aynı mecrada uzun süre kalamıyorum bu yüzden. Yıllar birçok şeye alıştırdı beni ama bunu yaptırtamıyor ne yazık ki. Kendi kendimi ikna etmek oldukça zor geliyor. Oturup Budapeşte'de neyi sevdiğimi uzun uzun yazamıyorum mesela. Başlarsam sonsuza kadar gidecekmiş, ekran karşısında ruhumu teslim edecekmişim gibi geliyor. Bu yüzden kısa kısa da olsa her yana notlar alıyorum. Unutmayı asla istemeyeceğim şeyleri karalıyorum. Cümlelerim dağılıyor sanki havada. Kahve dumanlarıyla bir olup tavanda dans ediyorlar. Sen de sorabilirsin "neden" diye. "Neden bu kadar çaba?", "Neden susmak zorundayım?" ve "Neden bu hayatı istiyorum?"
Baştan başlayacaksam anlatmaya, kahveni alıp gel odama çünkü uzun bir gece olacak.

Salı, Kasım 07, 2017

Unutur mu insan?



Birine güvenmenin güzel bir şey olduğunu okumuştum bir kitapta. Ben bu duyguyu nerede kaybettim diye düşünmekten kendimi alamadım. Kimin uğruna, ne olmuştu da vazgeçmiştim her şeyden? Bir süre sonra bıraktım kendimi hırpalamayı. Olmuştu işte. Neyi, nasılı bu gerçeği değiştiremezdi. Yaşadıkları karşısında değişen herkes gibi ben de değişmiştim. Belki biraz olgunlaşmış, kırılmış yada güçlenmiştim. Zamanın hızına yetişmeye çalışmadan yaşamıştım hayatımı, hep bir boşvermişlikle. Güven duygusunu bilmediğim için kayıplarımın bir önemi de olmuyordu. Hâlâ da böyle hissediyorum bazı konularda. Her an her şeyi bırakabilecekmişim gibi emanetmiş gibi davranıyorum. Eskiden olduğu gibi de yazamıyorum bu yüzden. Belki de yaşanmışlıkları yazmakla gerçeğe döndüremediğimi fark ettiğimden.
Unutur muyum? Hiç sanmıyorum.
İnsanlar olayları unutsa da hislerini unutamazlarmış çünkü. O yüzden bazı duygularla tekrar yüz yüze gelmek için sabırsızlanıyorum. Belki de yeniden hissedene kadar ara vermeliyim.

Pazar, Ekim 15, 2017

Artık ne masumuz..



"ben giderim İstanbul senin olsun.."

Yazmam gerekiyordu. Sayfalarca yazılar yazmam, kafamı toplayıp harikalar yaratmam isteniyordu. Sonra bir şey oldu. Yeni bir dosya açıp başladım yazmaya. Yazdım, yazdım,yazdım.. Ta ki hangi dilde yazdığımı bile fark etmeden yazmaya başlayana kadar. Bütün biriktirdiklerimi döktüm kelimelere. En iyi hangi kelime anlatırsa beni, onu yazdım. 
Dakikalar saatlere, saatler günlere dönüştü. Ve ben sadece yazdım. Dursaydım yitip giderdi her şey. Hayat henüz benden aldıklarını, sakladığı yerde bulduğumu bilmiyordu. Yıllar sonra yeniden tam olmanın heyecanıyla devam ettim. Bu sefer sıkı sıkı kaçırdım kendimi. Kilometrelerce uzaktaki bir defter yaprağında değil, yüreğimin en derinine hapsettim. Sadece benim var ettiğim bir nehre döktüm eteğimdekileri. Biriktirdiğim eşyaları topladım. Kolilere sıkıştırıp bir kamyonun arkasına yükledim. Artık, benim olanlar sadece benimdi.
Ya da sadece ben öyle sanmıştım. Bir anlığına tüm dünyayı karşıma alacak gücü bulmuştum. Herkesin yüzüne hikâyenin aslını anlatmıştım. Düşüncelerini önemsemeden gerçeği tüm çıplaklığıyla var etmiştim.  Sadece bir anlığına..

Salı, Eylül 26, 2017

Bu su hiç durmaz

tumblr gökyüzü ile ilgili görsel sonucu

"Kadın eli değmiş şarkılar"



Birazdan kahvemle beraber hayata karışacağım. İstanbul'un en sevdiğim zamanlarındayız. Bu yüzden her anını yaşamaya çalışıyorum. Kayıplarım, kazançlarım ve duygularımla.. Eskimiş ojelerimi silmeye, keyif kahvaltıları yapmaya ayıracağım zamanı bu şehirde kaybolarak geçiriyorum. 
Hayatımda olan ama, aslında tanımadığımı fark ettiğim insanlarla görüşüyorum. Tanıdığımı sandıklarımla ise mesafelere sığınarak uzaklaşıyorum. Biliyorum çünkü, ben olmazsam olur. 

İyileştiğimi, büyüdüğümü söylüyorlar. Üzerimdeki umursamazlıktan biraz da olsa kurtulduğumu.  Geriye dönüp baktığımda başkalarına batırdığım dikenlerimi görüyorum sadece. Şimdiyse durum tam tersi. 

Zaman geçiyor, insanlar değişiyor. Özlerini yitiriyor. Gülüşlerinden vazgeçiyor.

"düşümü aklına katsam..."

Huzur şarkıların sözlerinde saklıymış. Boşuna çabalamışsın "onu" bulmak için.







Pazar, Eylül 17, 2017

Etrafıma kendi elimle duvar ördüm



Geçen gece hayatımdaki en güzel anları yaşadım. Kameranın karşısında parmağımı kaldırmış söz isterken, gözlerimi kırpıp dururken ve yüzümü kapatırken dünyadaki en mutlu insanlardan biriydim. Üç yıl sonra yeniden bir aradaydık. Sorunlarımızı çözmüş, itiraflarımızı yapmış hatta geçmişteki rezillikleri ortaya dökmüştük. Ama o iki saat, bana bir şeyi daha göstermişti. Gelecek planları yaptığım insanların gerçekten ne kadar doğru insanlar olduğunu anlamamı sağlamıştı.

Çok kızardı bana Es, başkasının derdini kendi derdim yapmama çok kızardı. Haklıydı belki, ama aksini beceremiyorum. Çünkü herkesin bir koruyucu meleği olduğuna inanıyorum. Belki de ben kendiminkini bulduğum için böyle düşünüyorum. Ondan böyle 'kötü gün dostu' tavırlarım. Asla benim meleğim gibi olamam ama belki, belki ben de yanında olabilirim geçici olarak birilerinin.

Beş yıl. Beş yıl oldu. Bir sürü şey atlattık birlikte. Yanımda olduğundan bir gün bile şüpheye düşmedim. Öyle güvendim. Bazen sorunlarımın ne kadar küçük şeyler olduğunu gösterdi, bittiğine inandığım şeylerin aslında ne kadar içimde olduğunu gördüm onunla. Bunları başkaları da yapabilirdi belki biliyorum, ama o güvenimi kazanmıştı. Gelip hayatımın tam orta yerinde durmuş, çevresindeki bütün düğümlerimi tek tek açmıştı.

Bu yılın başıydı sanırım. Konuşamadığımız iki yıl sonra yeniden rastlamıştık birbirimize. Ağlayarak dökmüştüm eteğimdeki taşları. Öyle bir özlemdi. Yokluğunda bile yanımda olduğunu hissetsem de yeniden oradaydı. Tam karşımda. Yüzümü ellerimin arasına alıp uzun uzun anlattım. Kendi ayaklarımın üzerinde durabildiğimi görmek gözlerini ışıldattı.

Böyleydi işte. Hiç değişmemişti. Yıllar önceki gibiydi duruşu. Verdiği güven hâlâ aynıydı. Ama bu ilk ve son buluşmamızdı. Oraya giderken bunu biliyordum. Dile getirmedim, bir sonraki sefer hakkında konuşurken söylemedim. Terk edeceğimi söyleyemedim.

Perşembe, Ağustos 24, 2017

Renksiz bir kadın


İlgili resim


"Şimdi bir nefes kadar uzakta
Saklı kaldım ruhunda  
Yansın bu şehir, karışsın rüzgara  
Bırak sarılsın bedenim saçlarınla"



Yeni bir oyuncağı keşfetmek kadar güzel bir histi saçlarımın arasına rüzgârın karışması. Sabretmeyi yavaşça deneyimleyerek öğrendiğim tahta bir oyuncak, hayattan bir parçaydı. Merakımın gözlerimden anlaşıldığı zamanlardı. Dolaştığımız sokaklardan geçtim yine. Oturduğumuz banklardan atladım, yeni kafelerde tadını bilmediğim kahveler içtim. Değişmiş bu şehir biz yokken. Şimdi daha sakin, daha ruhsuz. Oysa nasıl güzel geçerdi yaz akşamları. Ses eksik olmazdı sokaklarında. Sabaha kadar otururduk, diziler, filmler seyrederdik. Anılarımızı anlatırdık birbirimize. Bunaldıkça parklara atardık kendimizi. Zincirlerinden ses gelene kadar durdurmazdık salıncakları. Gökyüzüne yetişmeye, yıldızlara dokunmaya çalışırdık. Kol kola girip şarkılar mırıldanırdık. Büyüdük. Başka şehirlere dağıldık. Başka ülkelere sığındık. Yok olduk.









Perşembe, Ağustos 03, 2017

Bir düş


tumblr akşam koşma ile ilgili görsel sonucu


Dopdolu bir ay geçirdim. Mutluluktan yoruldum bazen.. Huzuru çektim içime.. Yaz sayısı en sevdiğim zamanlar.. Odanın karanlığında Latin müzikleri ve pencereden içeriye vuran rüzgâr eşliğinde tüm gün çalışmaktan daha iyi ne iyi gelebilir ki bir ruha?

Soluklanmak için uğrayan insanlar ve onlarla paylaştığın komik anılar, bir bardak sıcak kahvenin yerini hangi kötü duygular doldurabilir?

Kilometrelerce uzakta seni hiç tanımamış bir insan mı dokunabilir sana yoksa geceden kalma uykusuzluğuna ve gözlerinin ağlamaktan şişmesine sebep olanlar mı?

O koridorlarda dolaşırken üzgün halimi de yorgun halimi de görmüş bir dostun yerini kimse dolduramıyormuş.

Oysaki o güne kadar bana hayatımın mottolarından birini vereceğini düşünmemiştim.

"Bunu bir daha ne kendine ne de başkasına yapma!"  

Aslında sadece "kendim" olmamı istiyordu. Her zamanki beni görmek istiyordu karşısında. Çünkü biliyordu en içimi.

Birlikte gece sokakta yakalama oynadığımız zamanlardaki "çocuk"u arıyordu gözleri.
Ve buldu.

Pazartesi, Temmuz 17, 2017

Böyle kırık bakma






Bir insana ne kadar değer verilir?
Neresinde bırakmak, pes etmek gerekir?
Pamuk iplikleri kaldı aramızda. Bense bir ucundan tutmuş yavaş yavaş söküyorum ipleri. Çünkü sırtımı yasladığım o sonsuz dağ, yokluğunda bile arkamda olduğunu hissettiriyor. Sahilde yürürken sorguladığım insanlar, bundan sonra ne kadar hayatımda olacağını kestiremediğim insanlara dönüşmeye başladı bile. Birkaç gün ağladım, sonra hayatıma devam ettim yine. Alışkanlıklarla baş etmeyi öğrendim sanırım, yıllar sonra da olsa.
Herkes kendine bir pay çıkarabilir benim böyle olmamdan. Ben bu halimi seviyorum yine de. En içimden dediğimi en dışıma fırlatmasını çok iyi beceriyorum. Böyle ilerlemek zorunda bırakıldığım için, en iyi böyle yaşar oldum. Süresi dolanı arkada bırakıp hayata devam etmeyi...

Cumartesi, Temmuz 01, 2017

Geçer, her şey geçer çünkü

İlgili resim



"Every night I go to bed and look for you in my bed
and you never are, but I know that tomorrow
you'll never forget me."


Şehre sanki son kez bakıyormuş gibi baktım bu gece. Sona yaklaşmaya başladıkça içime dolan hisle uzun uzun düşünür olduk. Küçük hayallerimiz var. Elimize bir kalem alıp yazmaya çekindiğimiz ama tüm detaylarını ezbere bildiğimiz hayallerimiz var.

"Bakarsan buğulu penceremden, dünyam kapkaranlık.."

Yaşamayı öğrenirken bazı noktaları sormamışım. Ne kadar meraklı bir insan olsam da insanın dilinin lâl olduğu anlar olabiliyor-muş. Bu zamana kadar öğrendiğim iki kural etrafında dolanıp duruyordum:
- insanlara -her kim olursa olsun- güvenme.
-aşık olduğun adam ve bir arkadaş her şeyin için yeter.

O devasa duvarları gördüğümde arkasındaki hayatı istemiştim, o ulaşılmazlığı. Bana o duvarları nasıl yarattığını anlattı günlerce. Sonra aklımda kalanlarla kendi duvarlarımı örmeye başladım. Tek tek, yavaş yavaş ördüm. Yükseldikçe daha da heyecanla devam ettim örmeye. İçeride istemediğim ne varsa fırlattım dışarıya. İnsanları, eşyaları, şehirleri ve hayatları..

Yalnız bir sorun vardı. İçerideki yaşamın kurallarının hepsini öğrenmemiştim ben. O kadar zamanım olmamıştı. İki kural sadece duvarları örerken geçerliydi. Peki ya sonrası? Sonrasında beni portakal ağacım mı karşılayacaktı yoksa bir kitap yaprağı mı?

Pazar, Haziran 11, 2017

Resmin elimde gülüyor hâlâ






"Gelebilirdim evet
Ama biçare hallerim
Dokunup durdurabilsen 
Belki kendime gelirdim.."


Hazır değilim, dedim. Öyleydi, hazır değildim. Yeni başlangıçlar için feda ettiği dününde, kalakalmıştım ben. Zihnimde hayallerimiz, ellerimde yağmur damlaları bir sahil kenarında öylece yitip gitmiştim. Bir uçak sesiyle başlayan hikayemiz, dalga sesleriyle son bulmuştu. Hem gitmek hem kalmak istemiştim. Pest ise gitmek konusunda kararlıydı. Gitme, demedim. Mutsuzluğunu görmektense hayallerimizle yaşamayı göze aldım. Çünkü bir insanı değiştirmek istemeyecek kadar sevdalı, onun için değişmeyecek kadar da asiydi ruhum. 


Bu hayatta emin olduğum tek şeydi bu; insanları değiştirmeye çabalamak, rüzgara karşı gelmekten farksızdı. Kimse için kendimden vazgeçmedim. Hiç tanımadığım bir insana bir saat boyunca düşüncelerimi anlatmak zorunda kalıp bunu henüz sindiremesem de yine de geri adım atmadım. İnsanların beni yanlış anlamaları hoşuma gitti hep. Gözlerindeki o şaşkınlıkları izlemekten zevk alıyordum. Sonra bir şey oldu. Büyü bozuldu. İnsanlarla aramdaki çizgiler silikleşti.. Unutmaya başladım. İsimleri, tarihleri, yüzleri, olayları, sözleri... Hepsi birer birer gitti zihnimden.

Oysa yedi yılı dün gibi hatırlayan ben, dünümü bilmez oldum.
Büyüdüm.
Pest'i daha iyi anladım.

Çarşamba, Mayıs 31, 2017

Lacivertvari

tumblr kadın ile ilgili görsel sonucu


"Yatak çarşaflarına sıkışsa bile aşk var."
Dosyayı açtım ve başladım yazmaya. Karakterlerim yıllardır benimleydi zaten. Geceleri birlikte oturup kitaplar okurduk. Ne zaman kafam dolu olsa oturup okuduk sabahlara kadar. Bu sefer biz yazacaktık hikâyemizi. Yazdık.. Okuyanlar çok sevdi onları, mailler yazdılar uzun uzun. 'Olmaz' dedim. Ben bencil adamım. Paylaşamam insanlarımı. Daha onlarla yaşayacak çok günlerimiz, içecek çok dertlerimiz olacak. 
Öyle oldu.
Yazılanlar silindi. Biz dördümüz baş başa verip hayallerimize yandık. Oysa o satırlar için ne kavgalar etmiştik. Ama ben demiştim en başında. 'Yapmayalım' demiştim. 'Beni sevmeyecekler sizi de yakıştıramayacaklar dünyalarına.' Hem tek canımız vardı. Onu da hiç tanımadığımız adamlara vermiştik. 
İyi mi ettik sahi?
Yeniden başlayamaz mıyız bu oyuna? Kapatıp açsak dünyamızı, eski haline dönmez mi?




Pazar, Mayıs 28, 2017

Vazgeçişler mi terk edişler mi,

tumblr güneş sistemi ile ilgili görsel sonucu

'İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların "tecrübe" dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kesmiş bir insana "tecrübeli" denir.'

Günlerdir üzerinde düşündüklerimin cevabı gibiydi bu cümleler. Nasıl, ne zaman olduğunu çözemeden kendimizi değiştirdik. Hep mutluluğu aradık ama hiç bulmak istemedik. Bulursak ne yapacağımızı bilememizdendi. Satır aralarına sığındık. Eşyalara, yiyeceklere, içeceklere bazen de açlığa. Kendimizi açlıkla cezalandırdık. Ölümün en can acıtan yollarındandı. 
Hatalar yapıyor, onları unutup yenileriyle boğuşmaya başlıyorduk. Durup bir nefes almak için zamanımız yoktu. Rüzgârın peşine düşecek halimiz kalmamıştı. Başka şehirlerde başka evlerde, başka günleri yaşarken dönüp diğerimizi düşünecek yüreğimiz yoktu. 

Köklerini dallarına dolamış bir ağaç gibi yalnız ve güçsüzdük. 

Önceden kurulmuş bir saat gibi yaşıyorduk her şeyi. Zaman geçtikçe daha çok kopmaya başladık. Artık ne bedenlerimiz birlikteydi ne kalplerimiz. Elimizde kalan sadece bu 'an'ımızdı. Geçmişe baştan yüz çevirmiş, geleceğe korku dolu gözlerle bakmaktansa, onu yok saymaya karar vermiştik. 

Bu kararı bize hayat aldırtmıştı.



Perşembe, Mayıs 11, 2017

Karışıklıklardan mı oluşur hayat?

salıncak tumblr ile ilgili görsel sonucu

boşluklarım vardı, bir nefeslik de olsa. tekdüzeliğin peşimden sürüklenmesine izin verecek kadar umutluydum. bir. iki. üç ve dört.


Sabah kalktığımda kendime şunu söyledim: "Eğer olması gerekiyorsa her şey yolunda gidecek bugün. Yoksa elinden hiçbir şey gelmez."
Hafif ağrılı halimle başladım güne. Önce Ay çıktı karşıma. Yüzümü güldürecek, gerginliğimi azaltabilecek tek insan olarak.
Sonra aradığım mumu buldum. Işığı biraz da olsa önümü aydınlattı. Daha önce bulduğum mumu takip ederek her şeyi değiştirebileceğimi öğrenmiştim. Bu sefer daha umutluydum.

Karanlığıma gömülmüşken bir haber geldi. Olayların arasında unutmuştum. Güzel sayabileceğim haber, planlarıma küçük değişiklikler yaptırdı hemen.

Sonra sahile yürüdük. Ufak ufak bahsedince her şeyden, ne kadar çok şeyin biriktiğini gördü. Bir gün birlikte oturmaya karar verdik. Ama daha sakin konuşabileceğimiz bir yerde.

Sadece bir hafta önce kızdığım insan bile bugün yok hayatımda. Hep mi böyleydi ilişkiler, yoksa bu hale getirmeyi biz mi becerdik?


Perşembe, Nisan 20, 2017

Başladığımız işi bitirelim

Not enough time. I can’t focus. It’s boring! Don’t like to read. All these are excuse to why you may not want to read. Yet you read Twitter, Facebook or other social media.:

Bavulumu her dolduruşumda durup bir düşünüyorum. Zamanla insanın yanına aldıkları, önemlileri değişiyor. Gömlekler, birkaç pantolon, takılar ve okumaya fırsatımın olmayacağı ama yanında güvende hissettiğim kitaplardan oluşuyor genelde, ama bazı zamanlar elime geçen her şeyi koyuyorum. Bir bavulluk eşyayla yaşamalı insan, gitmesi gerekirse diye.

"Hasret kaldım gözlerinin rengine.."

Sabrediyorum sadece. Hayaller kuruyorum kendimi daha iyi hissetmek için. Artık bana masallar okuyacak kimsem yok, masallarımı kendim yazmak zorundayım. O gün kamyonun arkasına her şeyi koyup bir bilinmeze yol aldığımız gün, bu kadar değişeceğini bilemezdim hayatımın. Üç domuzumun benimle birlikte gelmediğini, oyuncaklarımın artık benim olmadıklarını, kayboluşları, yitirilişleri bilemezdim. En sevdiğimi ilk kaybedeceğimi kimse bana söylememişti. Bir yaz akşamı balkonda, dizinin dibinde dinlediğim hikayeleri yarım yamalak hatırlayacağımı bilseydim ne gelirdi elimden o gün bilmiyorum. Daha mı dikkatli dinlerdim yoksa 'sen anlat, ben yazayım' mı derdim. Ama anın büyüsüne o kadar kapılmıştım ki olmadı, diyemedim, düşünemedim bile.
Zaman hızıyla büyüledi her şeyi.

Cuma, Nisan 14, 2017

Bir Pest şehri daha


tumblr atlıkarınca ile ilgili görsel sonucu


Dört yıl önce ilk defa gittiğimde, hayatımın kalan kısmını orada yaşamayı o kadar çok istiyordum ki aksi mümkün değilmiş gibi geliyordu. Sonra bir karar vermem gerektiğinde hayatın acı gerçekleri canımı yaktı. Çocukluktan beri hayalini kurduğum meslekten vazgeçtim. İstediğim okulda, istediğim bölümü okuyabilecekken bir gece sabaha karşı her şeyden vazgeçtim. Yüreğimin sesi tüm düşüncelerimi susturdu. Önümde tek bir yol vardı. Sonuna kadar gidebilmem için yaşamam gereken tek bir hayat. Ve hata yapma payımın neredeyse olmadığı bir yaşamı kabul ettim.
Pişman değilim. Yüreğimin sesini dinlediğim için yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmadım. Küçücük bir vaat uğruna yaşıyorum belki, evet. Ama Pest hiç yanılmamıştı, benim de yanılma ihtimalim yoktu.

“Uzaklar… Her geçen gün biraz daha tuzaklar..”

“Kalbinden emin ol. Keskin ol. “


Bazı insanlar çok güzel sorular soruyor.

Cuma, Nisan 07, 2017

Bir dumanlık daha dursan

İki yılda bir çok şey öğrendim bu şehirde. Yüzlerce insan tanıdım, bazılarını saniyeler sonra unuttum.
Ileriye değil sadece önüne bakmak gerektiğini öğrendim mesela. Sorunları tek tek çözmeyi, olmamış şeyler için 'ah'lar etmemeyi öğrendim.
Çalışma hayatını öğrendim.
İçindeki çocuğu susturmak zorunda olduğunu, yoksa mantıklı davranamayıp kırılıp döküleceğini öğrendim.
Aynı anda bir çok şeyi düşünebilmeyi öğrendim.
Birçok şey de öğrettim.
Birilerine beni soğukluğumla, gözlerine bakamamla sevmesini öğrettim.
Küçücük bir gülümsemenin gününü güzelleştirebileceğini gösterdim.
Enerjinin içinde olduğunu başka yerde aramanın boşuna olduğunu öğrettim.

Cuma, Mart 31, 2017

Yaralayacak sanacaksın ama hep sen kazanacaksın




Konuşuyoruz. Telefonda saatlerce konuşuyoruz. Ne yapsak'lar, ne etsek'ler havada uçuşuyor. Zamana bırakıyoruz. Zaman hatıralarımızı siliyor, biz devam ediyoruz konuşmaya. Mevsimler geçiyor, insanlar değişiyor.

İnsanlar değişiyor.

Ben doğru bulmasam da insanlar hızla değişiyor. "Beni değiştirmeye çalışma" diye bağıranlar da değişiyor, bakışlar da değişiyor. Biz değişiyoruz. Hoyratlığımızı bastırıyoruz. Çabalamayı bırakıyoruz. En sonunda insanlığımızı kaybediyoruz.

Bir terazi gibi dengeli olmanın yorgunluğu çöküyor gözlerimize. Bazen, diyorum... İnsanın hayatında hep böyle zıt insanlar mı olur? Hep dengeyi korumayı başarmıştım kendimden taviz vermeden. Ama artık daha da zorlanıyorum. Kendimi sınırlarımı geçmiş buluyorum. Çok zamanım kalmasa da savruluşlarımı yönetememek yoruyor beni.

Eskiden eğlenceli gelirdi bütün bu farklılıklar. Rüzgara karşı durarak yükselebiliyordum belki de. Büyüdükçe direnmek daha da zor gelmeye başladı. Baktığım şeyin gördüğümle aynı olmaması yoruyor.  Oysa başta, alışkın olduğum bir durum, dayanabilirim gibi gelmişti. Bir şeyler rahatsız etmeye başladı artık. Her şeyin yolunda gitmesi de yapıyor bunu bana. Çünkü o kadar çok karmaşaya alışığım ki bir şeyleri ters-düz edemiyor olmam yaşamıyormuşum hissi veriyor içimde.

Pazar, Mart 26, 2017

Bazıları bazen ölemez

tumblr ölüm çiçek ile ilgili görsel sonucu

Bazı geceler yatmak, uyumak o kadar yoruyor ki beni... Keşke hiç uyumasak, diyorum. Hayatın sorunlarından kaçıp uykuya sığınmak yerine, yüzleşsek istiyorum. Gecesiyle gündüzüyle yüzleşsek... Kulaklarımda yine aynı melodiler dolanıyor. Karşımda karanfillerim boynu bükük duruyor. Bu ay ölen son çiçeklerim olmasını diliyorum.

Öleceğini bile bile sevmek bana göre değil.

Oysa bazıları bazen ölemiyor. Üzerine attığın toprak da döktüğün gözyaşları da öldürmüyor. Alnına dayadığın tetiği tutan el titriyor da kurşun bir türlü parçalayıp geçemiyor aklı. Öyle direniyor aklı insanın. Unutmasın, bitmesin diye elinden geleni yapıyor.

"We only said goodbye with words..."








Pazartesi, Mart 20, 2017

Ya kuşlar duruyor da gökyüzü hareket ediyorsa?

İlgili resim

"Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir..." 
Haruki Murakami

Doğu Edebiyatından, kültüründen pek hoşlanmadığımı beni tanıyanlar bilir. Hatta "Bedava yollasınlar yine de gitmem" temalı çok söz de söylemişimdir bu zamana kadar. 
İki yaz önce gördüm ilk 1Q84'ü. Ansiklopedi gibi kitapları çok sevdiğimden, görür görmez alıp almama ikilemine girdim. Çerez niyetine bile olsa kitap alırken çok fazla araştırırım. Mümkünse tüm kurguyu öğrenmeye çalışırım, çocukluktan kalma bir alışkanlık bu da. Sonunu bilmediğim kitap okumayı sevmem. İnternetten araştırır, kitapçıda sonunu okur sonra da yine internetten satın alırım. Bazı zamanlar saatlerce kitapçıda araştırdığım olur, yetkililerle muhabbet ettiğim. Editörlere karşı pek sevimli oldukları ve içlerinde tuttukları bütün soruları yağmur gibi üzerinize boşalttıkları gerçeğini de unutmayalım. Her neyse, konumuza dönelim.

Murakamiyle tanışmak için iki kitabını aldım önce. "Kadınsız Erkekler" ve "Koşmasaydım Yazamazdım" severek okudum ikisini de. 
"Kadınsız Erkekler" kısa hikayelerden oluşuyordu. Bir erkek gözünden ilişkilere, ayrılıklara bakmak - gerçekten bakmak- oldukça ilginçti.  
"Koşmasaydım Yazamazdım" ise içinizde sakladığınız o sporcuya sesleniyor. Kitabı okurken kalkıp spora başlayasınız, kurgunuzu oluşturmanızda düzenin aslında ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Sağlam kafanın sağlam vücutta bulunduğunun canlı örneği âdeta Murakami. 

Neyse ki sonunda 1Q84'e de kavuştum. Geçtiğimiz hafta başladım. 1256 sayfayı gördüğümde içimden "azmış bu sanki ama ya" dediğimi fark ettiğimde hemen iç sesimi susturdum. Sınırsızlığın da bir sınırı olması gerekiyor. Kurgu o kadar akıcı gidiyor ki insanın 1Q84'ten çıkmayası geliyor. Little People, Pupa Hava, paşiva, reşiva, Douta, gibi metaforların kurgunun temelini oluşturması biraz da bunu sağlamış. Tabi ki ana kahramanlardan Tengo'nun yazar, editör olması ilk sayfalardan bende "Aman Allahım, bizden bir kitap... Aa, evet çok doğru diyor..." etkisi yarattı.
Aomame ise diğer kahramanımız. Ben dayanamayıp yine kitabın sonunu okuduğum için şuan rahatım Aomame konusunda. Bezelye Hanım - Japonca'da Aomame bezelye demekmiş- hayatını kendi tırnaklarıyla kazarak kazanmış. Beşinci sınıftaki ilk ve tek aşkı olan çocuğu birgün yeniden bulma ümidiyle yaşıyor.


Kitabın tanıtımda bahsedilen aşkı, hiç de böyle hayal etmemiştim. Benim için güzel bir süpriz oldu. Bu tarz bir inançlı aşk romanı okumamıştım. Murakami de dünyanın küçüklüğünü anlayanlardan gördüğüm kadarıyla. 

Zor yazar önerisi yapan biri olmama karşın bir süre insanlara Murakami okumalarını önereceğim belli. 

Perşembe, Mart 16, 2017

Yalan esmerse kanmayı seçer insan




















"Cehennem ol sen yanmayı seçer insan.."




Stüdyo'dan çıktığımızda ses tellerimin acısı da sekiz saattir ayakta olmamız da umurumda değildi.
Yedi yıl önce dinlemiştim ilk kez Bonomo'yu. Çok sevdiğim müzisyenlerin şarkılarını, o zamanlar Pest'in önerileri sayesinde dinlemiştim ilk. Can'a olan sevgim de iki kişilik bu yüzden.

Yedi yılda ne kadar çok şey değişti, ne kadar çok şey yaşandı aslında. O gece internette gezinmek yerine uyusaydım belki de şuan sevdiğim şeylere sahip olamayacaktım. Sadece o yılı yeniden, yeniden yaşamak güzel olurdu.

Bülent Ortaçgil, Birsen Tezer, Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Zülfü Livaneli, Jehan Barbur, TNK, Gece, Zakkum, Can Bonomo...

"Gel, Ortaçgil dinleyelim." diyerek başlayan gece sohbetlerimiz...

Yıllar sonra hatırlayıp tekrar dinler miyiz bu şarkıları, bilmiyorum. Oysa şarkılarda gizlenmiş ne çok yaşanmışlık var yaşatılması gereken.

"En güzel günlerini, demek bensiz yaşadın.."



Salı, Mart 14, 2017

Bu yolun sonu nerede?

İlgili resim


"Bana inan, düşündüm gelmeyi.."

Birilerine benzemeye çabalamak, insanı yıpratıyor. Birilerinin size benzeme çabası ise en çok sizi yıpratıyor. Tesadüf ya da tevafuk -hangisini kullanıyorsanız artık- demenin çok daha ötesine geçmiş durumda bazıları. Ben de gözümün içine sokmadıkları sürece hiçbirine müdahale etmiyorum. Çünkü kendimi tutamayıp ağzıma geleni saydığım çok kişi oldu. Sonunda düzeldi mi, evet. Ama aramızdakiler hâlâ eskisi gibi olmadı.

Bir de hayatımdan geçip giden insanların mutlu olmaları var. Sadece göz deviriyorum bu haberlere. Mutluluğun paçasından öyle bir tutacaksın ki direnebileceksin bütün tümseklere. Çoğunun bu konudaki başarısızlıklarına tanık olunca, insan sözlerini boşuna yormak istemiyor.

Ben de bazı insanlara özeniyorum, onların kendi 'evrenleri'ne en çok da. Düşününce aslında kendi 'evren'i olan insanları bulduğumu fark ettim. Dışa dönük olmanın en zorudur 'evren'siz yaşamak. Bu yüzden mıknatıs gibi gider bulurum öyle insanları. Birçoğu şaşırıyor hâlâ benim kendisini bulmama, onunla arkadaş olabilmeme. Birkaç gün önce attığım bir mesaj üzerine "Buket hissediyor musun kaybolduğumu, nasıl her seferinde bu ânı buluyorsun?" diye sordu. Bilmiyorum, sanırım bazı insanların duygu değişimlerini hissedebiliyorum ya da sadece telepatım. Benim de küçük 'evren'imin kapısını bu gizlemiştir.

Salı, Mart 07, 2017

Yirmi bir oldum, kocaman kadın oldum

tumblr balon ile ilgili görsel sonucu


Hep 17 olmak istemiştim.
Bir de 21.
Sonrasını düşünmemiştim.

Sanırım bu saatten sonra pek de değişmeyecek hayatım. Editörlüğün bu kadar hayatımı ele geçirmesine izin verdikten sonra ondan kopmam, sudan çıkmış balığa dönmemle bir. Doğum günü mesajlarımın arasında bile mesaj/mail cevaplıyorum.

Bu yaşım için bir hayalim var. Bir süredir tanışmayı düşündüğüm biriyle görüşmek istiyorum. Kayısı ulaşacağıma inanıyor, bence ben de bunu başarabilirim. Daha önce bu tarz çok kişiye ulaştığımı düşünürsek, neden olmasın?

"Mucize gerek bize, gidecek başka bir düş."


Pazar, Mart 05, 2017

Bir fuar akşamı

tumblr mutluluk ile ilgili görsel sonucu


Hayatımdaki en güzel anlar yorgun argın kendimi fuara, standın arkasına attığım zamanlar. Cuma günü yine fuarın kapısından girdiğimizde; 

"Fuara gelince evimize gelmişiz gibi hissediyorum." dedim. 

Başka bir cümle özetleyemezdi duygularımı sanırım. 

Üzerimdekilerden kurtulup kitapların üzerine kendimi bıraktım. Sabahki toplantı hakkında birkaç cümle söylendi, uykusuzluktan dem vuruldu ve atmosfere geri dönüldü. Yabancı insanlar, selam vermeye gelen arkadaşlar, 'sen otur ben hallederim'ci dostlar...

Bir ara gelecek planlarımı konuştum yazarımla. Görüşememizden, eskisi gibi konuşamadığımızdan şikayet etti. Yayınevine gel, dedi. Tamam dersten sonra gelip uyurum biraz, dedim.

Sorularımın cevaplarını kendim bulduğumun farkında ve beni rahat bırakıyor her zamanki gibi. Yapmam gereken işleri bile sabırla yavaş yavaş yapmaya başlamış olmam, geceleri uyuyup dosyalarımı biriktirmemin hayra alamet olmadığının da farkında. 

Ben de farkındayım. 
Bundan daha fazlasının.














Salı, Şubat 28, 2017

benim özgür olmam gerek

sensizlikte bir gece ile ilgili görsel sonucu




"bana anılar ver, bu şehri seveyim."


Benden çok iyi mektup arkadaşı olacağını- daha doğrusu olduğumu- söyleyen bir arkadaşım vardı. İlk söylediğinde pek umursamamıştım ama sonra birkaç kez daha söyledi. Sanırım haklıydı. Her ne kadar konuşmayı sevsem de fark ettim ki en yakınlarım hep bir mesaj uzaklıktaki insanlardı hayatımda. En yakınlarım, en sevdiklerim.. 

Özlem girmezse olmazmış gibi.. Birilerinin uğruna vazgeçtiğim kararlarım oldu ama o nehire girmeyi yine de istemedim. Gidenler, gelenler hep değerliydi benim için. Beni "ben" yapan zaten onların varlıklarıydı. Evet, vazgeçtiğim kararlarım vardı ama vazgeçtiğim kimse olmadı. Hayatıma aldığım  her insanı o kadar çok sınadım ki geri döndüklerinde beni bulabileceklerini bilerek gittiler.

Hele öyle biri vardı ki.. Sanki hiç gitmemiş gibi kaldı içimde. İçim onunla doldu, doldu taştı. Sayfalara, defterlere döküldü. 

Her şeye başlarken istediğim tek bir şey vardı. Şimdi altın tepsiyle önüme sunuldu ama ben hâlâ erken olup olmadığı konusunda çok kararsızım. "Kaybedecek bir şeyim yok" tezim ilk defa beni yüz üstü bıraktı.

Belki de ilk defa kaybedecek bir şeyim var, kim bilir.

Salı, Şubat 21, 2017

Seni seviyorum'du her şeyin en baştaki sonu

tumblr fotoğraflar ile ilgili görsel sonucu



Birkaç sayfa fotoğrafı geçti elime. Benim yazım, benim sözlerim.. Ama başkası saklıyor, onunmuş gibi saklıyor yazgılı sayfalarımı. Hatırlamıyorum ne zaman verdiğimi. Geri ister miyim bilemedim de. Dursun, dedim. Ne yapılırdı ki onca yıldan sonra eski sayfalar? Nasılsa yine yaparım.. Yazar, yazar veririm birilerine. Olmadı gemi yapar yüzdürürüm sahilde. Geçmiş başka ne işe yarar?

"Bir gün gidersen beni "kaldığına" inandırarak git. Ben ancak, gitmediğine inanarak yaşayabilirim."




Pazar, Şubat 19, 2017

Midende bir boşluk hissi



tumblr kuş black ile ilgili görsel sonucu


-Midende bir boşluk hissi var mı?
-Yok.


Gidiyoruz. Herkesi peşimize takıp birlikte gidiyoruz. Başka nasıl gidilir ki?
Anlayamadığım tek şey bu. Üzerinde kafa patlatıp sonuca bir türlü ulaşamadığım.. Belki sorular sormak yerine cevabını öğrenseydim o zaman bu kadar çok 'cevapsız sorular'ım olmazdı. Olması gereken buydu, öyle söylemişti. Ama insan değişemiyor. Hatalarını düzeltmek de o kadar kolay olmuyor her zaman.

İçinde hâlâ onun için bir yer ayırmışsın gibi..

İçim.. Ne güzel bir kelime oysaki. İçim sevdiğimle dolup taşmalıydı, koca bir boşlukla değil.
Ben mi inat ettim yoksa hayat benimle oyun mu oynuyor, bilmiyorum. Böyle olması gerekiyordu. Böyle olacaktı ve ben direnecektim her şeye.
Direnmedim mi peki?