Bambaşka bir şehirde, bambaşka bir güne
uyandım. Kafeinsizlikten nükseden baş ağrım, günün geri kalanını kurtarmam için
soğukta beni yollara düşürdü. Henüz insanlarla
mücadele etmeye başlamak için erkendi. Kafamı yerden kaldırmadan geri eve
döndüm. Birkaç saat kahvaltı masasının başında evdekilerle sohbet edip bilgisayarımın
başına geçtim. Yazılacak makaleler, söylenecek sözler, itiraf edilecek duygular
vardı.
Oysa sıcacık yorganın altında akşama kadar okumak ne kadar güzel olurdu.
Kaçışlara sığınmak ne kadar iyi gelirdi ruhuma.
Aylardır duraksamadan çalışmak
değil miydi beni kendimden alıkoyan? Bardaktan aldığım her bir yudum beni
gerçekliğin en acı yanlarına çekti. Uzaktan ümit etmek daha kolaymış, şimdi
anladım.
Canım acısa da devam ettim yazmaya. Yeniden bir sayfa açıp aklıma
düşeni yazdım. Uzun uzun rüyalarımdan da bahsetmek istedim ama olmadı. Bir insanın
hayallerinin rüyalarından oluştuğunu bilecek kadar büyümüştüm çünkü. Masallara
inan o kız çocuğu değildim artık. Büyümüş, kendi masalını yazan bir kadın
olmuştum. Duygusuz olduğumdan dem vuruldum belki, oysa sadece duygularını
saklayan insanlara benzemiştim büyürken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder