Dün gece üçte oturmuş afiş tasarlıyorduk. Sabah onda kalkmış yeni kitaplarımı kucaklıyordum. Normal bir insan için gayet güzel bir döngü olabilir. Oysa bütün gün aklımın bir tarafı uyudu. Diğer tarafıysa iki kat çalışmaktan mayıştı. Takvimime önümüzdeki ayın programını kaydettiğimde durup bir baktım. "Süper" dedim. Her yerden fırlayan hareketli etiketler vardı. Daha sonraki ayda yine etiketler karşıladı beni. Takvimimin daimi etiketlerinin ise 'ambulans' ve 'bavul' olduğunu fark ettim.
Düzen hastası falan değilim. Sadece belirsizliklere dayanamıyorum. Sonucu iyi ya da kötü olsun, yeter ki ne olduğu belirli olsun istiyorum. Bütün bu düzenlemeler biraz da o yüzden. Bütün hayatını beklemeye adamış bir insanın daha fazla sabrının kalmamasını anlamak gerekiyor.
Bazıları buna 'siyah- beyaz ilişkisi' diyor. Sonra da ekliyor, "Sadece siyah ve beyaz yoktur, gri de vardır". Eğer bir kere sokarsanız hayatınıza griyi, sonra o sizi yönlendirmeye başlıyor. Bütün gücünüzü, umudunuzu, sevginizi hep kendisine istiyor.
Geçmişinizde bıraktığınız o grilikler hep peşinizde dolanıyor. Ne siyaha döndürebiliyorsunuz- mutlu anılarınız izin vermiyor buna en başta- ne de hiçbir şey yokmuş gibi beyaz kabul edebiliyorsunuz. Öyle taşıyorsunuz sırtınızda geçmişinizi de.
Kordon'da yürürken anlattım bunları İzmir'e. Sonra bütün griliklerimi tek tek sordu. Çoğunun sonunu beyaza çevirdiğimi görünce şaşırdı. Yeni tanıştığım insanların bana itiraflarını bildiği için; siyah başlayan ilişkilerin beyaz sonlara dönmesi, hele ki benim gibi 'umursamaz' diye adlandırılan bir insan tarafından yapılması şaşırtıcıydı.Oysa sadece yüklerimden kurtulmuştum ben.
*Bugün İzmir'in doğum günü.
O, ben söylemesem de içimden geçenleri bilir.
Yine bilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder