İnsanlar üçe ayrılıyor. Sevdiklerimiz, sevmediklerimiz ve sevmek zorunda bırakıldıklarımız. Hatır uğruna sevmek zorunda kaldınız mı hiç birini? Ya da şöyle sorayım,
Birini sevip sevmediğiniz ikileminde kaldığınız oldu mu hiç?
Kendinizi birini sevdiğinize ikna etmek, en çetrefilli anlardan biridir. Böyle anlarda kendimi geçiştirmeyi denerim. Görmemezlikten gelmek bazen bütün sorunları ortadan kaldırır.
Sadece birisi değil,bir şeyleri sevip sevmediğinizden emin olmak da zordur aslında. Sevdiğiniz bir insan seviyor diye sevmediğiniz bir filmi izlediğiniz, kokusunun bile midenizi bulandırdığı yiyeceklerin dibini sıyırdığınız olmuştur. Bütün bu eziyet neden? Karşımızdakini olduğu gibi kabul etmek bu kadar zor mu?
Kahve içmeye başladığım zamanlar üç şekerli içerdim. Süt tozu bile o acısını bastıramazdı sanki. Daha sonra şekersiz içmeye başladım. Sonra süt tozu kalktı hayatımdan. Gerçek acıların kahvenin acısının bastırdığı günlerle tanışmıştım.
Bırakmak istediğimin ertesi yine kahve içerken bulmak kendimi, sıradanlaşmıştı. Dürüst olmak gerekirse bir iddia uğruna tuzlu kahve içtikten sonra bir süre kahve gördükçe midem bulandı. Ama bırakamadım. Çünkü kahve bu hayatta sevdiğim tek şeydi.
Acısına olan aşkım asla son bulmayacaktı. Çünkü kahve, hayatımın değiştiği geceye tanık olan tek sırdaşımdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder