"bana anılar ver, bu şehri seveyim."
Benden çok iyi mektup arkadaşı olacağını- daha doğrusu olduğumu- söyleyen bir arkadaşım vardı. İlk söylediğinde pek umursamamıştım ama sonra birkaç kez daha söyledi. Sanırım haklıydı. Her ne kadar konuşmayı sevsem de fark ettim ki en yakınlarım hep bir mesaj uzaklıktaki insanlardı hayatımda. En yakınlarım, en sevdiklerim..
Özlem girmezse olmazmış gibi.. Birilerinin uğruna vazgeçtiğim kararlarım oldu ama o nehire girmeyi yine de istemedim. Gidenler, gelenler hep değerliydi benim için. Beni "ben" yapan zaten onların varlıklarıydı. Evet, vazgeçtiğim kararlarım vardı ama vazgeçtiğim kimse olmadı. Hayatıma aldığım her insanı o kadar çok sınadım ki geri döndüklerinde beni bulabileceklerini bilerek gittiler.
Hele öyle biri vardı ki.. Sanki hiç gitmemiş gibi kaldı içimde. İçim onunla doldu, doldu taştı. Sayfalara, defterlere döküldü.
Her şeye başlarken istediğim tek bir şey vardı. Şimdi altın tepsiyle önüme sunuldu ama ben hâlâ erken olup olmadığı konusunda çok kararsızım. "Kaybedecek bir şeyim yok" tezim ilk defa beni yüz üstü bıraktı.
Belki de ilk defa kaybedecek bir şeyim var, kim bilir.