Cuma, Mart 31, 2017

Yaralayacak sanacaksın ama hep sen kazanacaksın




Konuşuyoruz. Telefonda saatlerce konuşuyoruz. Ne yapsak'lar, ne etsek'ler havada uçuşuyor. Zamana bırakıyoruz. Zaman hatıralarımızı siliyor, biz devam ediyoruz konuşmaya. Mevsimler geçiyor, insanlar değişiyor.

İnsanlar değişiyor.

Ben doğru bulmasam da insanlar hızla değişiyor. "Beni değiştirmeye çalışma" diye bağıranlar da değişiyor, bakışlar da değişiyor. Biz değişiyoruz. Hoyratlığımızı bastırıyoruz. Çabalamayı bırakıyoruz. En sonunda insanlığımızı kaybediyoruz.

Bir terazi gibi dengeli olmanın yorgunluğu çöküyor gözlerimize. Bazen, diyorum... İnsanın hayatında hep böyle zıt insanlar mı olur? Hep dengeyi korumayı başarmıştım kendimden taviz vermeden. Ama artık daha da zorlanıyorum. Kendimi sınırlarımı geçmiş buluyorum. Çok zamanım kalmasa da savruluşlarımı yönetememek yoruyor beni.

Eskiden eğlenceli gelirdi bütün bu farklılıklar. Rüzgara karşı durarak yükselebiliyordum belki de. Büyüdükçe direnmek daha da zor gelmeye başladı. Baktığım şeyin gördüğümle aynı olmaması yoruyor.  Oysa başta, alışkın olduğum bir durum, dayanabilirim gibi gelmişti. Bir şeyler rahatsız etmeye başladı artık. Her şeyin yolunda gitmesi de yapıyor bunu bana. Çünkü o kadar çok karmaşaya alışığım ki bir şeyleri ters-düz edemiyor olmam yaşamıyormuşum hissi veriyor içimde.

Pazar, Mart 26, 2017

Bazıları bazen ölemez

tumblr ölüm çiçek ile ilgili görsel sonucu

Bazı geceler yatmak, uyumak o kadar yoruyor ki beni... Keşke hiç uyumasak, diyorum. Hayatın sorunlarından kaçıp uykuya sığınmak yerine, yüzleşsek istiyorum. Gecesiyle gündüzüyle yüzleşsek... Kulaklarımda yine aynı melodiler dolanıyor. Karşımda karanfillerim boynu bükük duruyor. Bu ay ölen son çiçeklerim olmasını diliyorum.

Öleceğini bile bile sevmek bana göre değil.

Oysa bazıları bazen ölemiyor. Üzerine attığın toprak da döktüğün gözyaşları da öldürmüyor. Alnına dayadığın tetiği tutan el titriyor da kurşun bir türlü parçalayıp geçemiyor aklı. Öyle direniyor aklı insanın. Unutmasın, bitmesin diye elinden geleni yapıyor.

"We only said goodbye with words..."








Pazartesi, Mart 20, 2017

Ya kuşlar duruyor da gökyüzü hareket ediyorsa?

İlgili resim

"Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir..." 
Haruki Murakami

Doğu Edebiyatından, kültüründen pek hoşlanmadığımı beni tanıyanlar bilir. Hatta "Bedava yollasınlar yine de gitmem" temalı çok söz de söylemişimdir bu zamana kadar. 
İki yaz önce gördüm ilk 1Q84'ü. Ansiklopedi gibi kitapları çok sevdiğimden, görür görmez alıp almama ikilemine girdim. Çerez niyetine bile olsa kitap alırken çok fazla araştırırım. Mümkünse tüm kurguyu öğrenmeye çalışırım, çocukluktan kalma bir alışkanlık bu da. Sonunu bilmediğim kitap okumayı sevmem. İnternetten araştırır, kitapçıda sonunu okur sonra da yine internetten satın alırım. Bazı zamanlar saatlerce kitapçıda araştırdığım olur, yetkililerle muhabbet ettiğim. Editörlere karşı pek sevimli oldukları ve içlerinde tuttukları bütün soruları yağmur gibi üzerinize boşalttıkları gerçeğini de unutmayalım. Her neyse, konumuza dönelim.

Murakamiyle tanışmak için iki kitabını aldım önce. "Kadınsız Erkekler" ve "Koşmasaydım Yazamazdım" severek okudum ikisini de. 
"Kadınsız Erkekler" kısa hikayelerden oluşuyordu. Bir erkek gözünden ilişkilere, ayrılıklara bakmak - gerçekten bakmak- oldukça ilginçti.  
"Koşmasaydım Yazamazdım" ise içinizde sakladığınız o sporcuya sesleniyor. Kitabı okurken kalkıp spora başlayasınız, kurgunuzu oluşturmanızda düzenin aslında ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Sağlam kafanın sağlam vücutta bulunduğunun canlı örneği âdeta Murakami. 

Neyse ki sonunda 1Q84'e de kavuştum. Geçtiğimiz hafta başladım. 1256 sayfayı gördüğümde içimden "azmış bu sanki ama ya" dediğimi fark ettiğimde hemen iç sesimi susturdum. Sınırsızlığın da bir sınırı olması gerekiyor. Kurgu o kadar akıcı gidiyor ki insanın 1Q84'ten çıkmayası geliyor. Little People, Pupa Hava, paşiva, reşiva, Douta, gibi metaforların kurgunun temelini oluşturması biraz da bunu sağlamış. Tabi ki ana kahramanlardan Tengo'nun yazar, editör olması ilk sayfalardan bende "Aman Allahım, bizden bir kitap... Aa, evet çok doğru diyor..." etkisi yarattı.
Aomame ise diğer kahramanımız. Ben dayanamayıp yine kitabın sonunu okuduğum için şuan rahatım Aomame konusunda. Bezelye Hanım - Japonca'da Aomame bezelye demekmiş- hayatını kendi tırnaklarıyla kazarak kazanmış. Beşinci sınıftaki ilk ve tek aşkı olan çocuğu birgün yeniden bulma ümidiyle yaşıyor.


Kitabın tanıtımda bahsedilen aşkı, hiç de böyle hayal etmemiştim. Benim için güzel bir süpriz oldu. Bu tarz bir inançlı aşk romanı okumamıştım. Murakami de dünyanın küçüklüğünü anlayanlardan gördüğüm kadarıyla. 

Zor yazar önerisi yapan biri olmama karşın bir süre insanlara Murakami okumalarını önereceğim belli. 

Perşembe, Mart 16, 2017

Yalan esmerse kanmayı seçer insan




















"Cehennem ol sen yanmayı seçer insan.."




Stüdyo'dan çıktığımızda ses tellerimin acısı da sekiz saattir ayakta olmamız da umurumda değildi.
Yedi yıl önce dinlemiştim ilk kez Bonomo'yu. Çok sevdiğim müzisyenlerin şarkılarını, o zamanlar Pest'in önerileri sayesinde dinlemiştim ilk. Can'a olan sevgim de iki kişilik bu yüzden.

Yedi yılda ne kadar çok şey değişti, ne kadar çok şey yaşandı aslında. O gece internette gezinmek yerine uyusaydım belki de şuan sevdiğim şeylere sahip olamayacaktım. Sadece o yılı yeniden, yeniden yaşamak güzel olurdu.

Bülent Ortaçgil, Birsen Tezer, Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Zülfü Livaneli, Jehan Barbur, TNK, Gece, Zakkum, Can Bonomo...

"Gel, Ortaçgil dinleyelim." diyerek başlayan gece sohbetlerimiz...

Yıllar sonra hatırlayıp tekrar dinler miyiz bu şarkıları, bilmiyorum. Oysa şarkılarda gizlenmiş ne çok yaşanmışlık var yaşatılması gereken.

"En güzel günlerini, demek bensiz yaşadın.."



Salı, Mart 14, 2017

Bu yolun sonu nerede?

İlgili resim


"Bana inan, düşündüm gelmeyi.."

Birilerine benzemeye çabalamak, insanı yıpratıyor. Birilerinin size benzeme çabası ise en çok sizi yıpratıyor. Tesadüf ya da tevafuk -hangisini kullanıyorsanız artık- demenin çok daha ötesine geçmiş durumda bazıları. Ben de gözümün içine sokmadıkları sürece hiçbirine müdahale etmiyorum. Çünkü kendimi tutamayıp ağzıma geleni saydığım çok kişi oldu. Sonunda düzeldi mi, evet. Ama aramızdakiler hâlâ eskisi gibi olmadı.

Bir de hayatımdan geçip giden insanların mutlu olmaları var. Sadece göz deviriyorum bu haberlere. Mutluluğun paçasından öyle bir tutacaksın ki direnebileceksin bütün tümseklere. Çoğunun bu konudaki başarısızlıklarına tanık olunca, insan sözlerini boşuna yormak istemiyor.

Ben de bazı insanlara özeniyorum, onların kendi 'evrenleri'ne en çok da. Düşününce aslında kendi 'evren'i olan insanları bulduğumu fark ettim. Dışa dönük olmanın en zorudur 'evren'siz yaşamak. Bu yüzden mıknatıs gibi gider bulurum öyle insanları. Birçoğu şaşırıyor hâlâ benim kendisini bulmama, onunla arkadaş olabilmeme. Birkaç gün önce attığım bir mesaj üzerine "Buket hissediyor musun kaybolduğumu, nasıl her seferinde bu ânı buluyorsun?" diye sordu. Bilmiyorum, sanırım bazı insanların duygu değişimlerini hissedebiliyorum ya da sadece telepatım. Benim de küçük 'evren'imin kapısını bu gizlemiştir.

Salı, Mart 07, 2017

Yirmi bir oldum, kocaman kadın oldum

tumblr balon ile ilgili görsel sonucu


Hep 17 olmak istemiştim.
Bir de 21.
Sonrasını düşünmemiştim.

Sanırım bu saatten sonra pek de değişmeyecek hayatım. Editörlüğün bu kadar hayatımı ele geçirmesine izin verdikten sonra ondan kopmam, sudan çıkmış balığa dönmemle bir. Doğum günü mesajlarımın arasında bile mesaj/mail cevaplıyorum.

Bu yaşım için bir hayalim var. Bir süredir tanışmayı düşündüğüm biriyle görüşmek istiyorum. Kayısı ulaşacağıma inanıyor, bence ben de bunu başarabilirim. Daha önce bu tarz çok kişiye ulaştığımı düşünürsek, neden olmasın?

"Mucize gerek bize, gidecek başka bir düş."


Pazar, Mart 05, 2017

Bir fuar akşamı

tumblr mutluluk ile ilgili görsel sonucu


Hayatımdaki en güzel anlar yorgun argın kendimi fuara, standın arkasına attığım zamanlar. Cuma günü yine fuarın kapısından girdiğimizde; 

"Fuara gelince evimize gelmişiz gibi hissediyorum." dedim. 

Başka bir cümle özetleyemezdi duygularımı sanırım. 

Üzerimdekilerden kurtulup kitapların üzerine kendimi bıraktım. Sabahki toplantı hakkında birkaç cümle söylendi, uykusuzluktan dem vuruldu ve atmosfere geri dönüldü. Yabancı insanlar, selam vermeye gelen arkadaşlar, 'sen otur ben hallederim'ci dostlar...

Bir ara gelecek planlarımı konuştum yazarımla. Görüşememizden, eskisi gibi konuşamadığımızdan şikayet etti. Yayınevine gel, dedi. Tamam dersten sonra gelip uyurum biraz, dedim.

Sorularımın cevaplarını kendim bulduğumun farkında ve beni rahat bırakıyor her zamanki gibi. Yapmam gereken işleri bile sabırla yavaş yavaş yapmaya başlamış olmam, geceleri uyuyup dosyalarımı biriktirmemin hayra alamet olmadığının da farkında. 

Ben de farkındayım. 
Bundan daha fazlasının.