kaç mil uzakta iki yıl önce gözyaşlarıyla yine bir gece yarısı izlemiştim bu filmi. belki hatıralarımdı gözyaşlarıma sebep olan belki de aktörlerin başarısı bilmiyorum. ama bildiğim bir şey var ki, o da sessiz sessiz yastığımı ıslatarak şu anda yine ağlıyor olmam.
şükretmem gerekiyor bu konuda ama nedense içimdeki bir ses ısrarla durumu vahimleştiriyor. ben halının altına gizledikçe bir şeyleri, içimdeki ses de beni en kötü senoryalar ile korkutuyor. bir şey varken yokmuş gibi yapamazsın ama var diye de bas bas bağıramıyorsun. yani anlayacağın ne var gibi ne de yok gibi.
tıpkı aşk gibi.
hani beni hayatta bir o yana bir bu yana savuran aşk gibi bir şey bu da.
kalbimin her yerinde sapsağlam kökleriyle sarmış ve bir o kadar da kurumamak için bir damla suya muhtaç aşkım gibi.
kendime sık sık eski hislerimi hatırlatıyorum yaşadığıma inanabilmek için. çünkü unutmaya başladıkça kendimi kaybolmuş bir şekilde buluyorum.
seninle olan ilişkim yarım asırlık evli çiftlerinki gibi öyle bir içime işlemişsin ki, farkında bile olmadan seninle konuşuyorum.
beni, seni sana anlatıyorum.
unutmamak için.
çünkü unutursam kururum.